19 Temmuz 2011 Salı

Zavallı CHP, sana bir ağlayan bulunur mu!

Her ne kadar geleceğin CHP’si üzerine bazı çok değerli fikirlerim varsa da, bugün bu saatte tarihsel süreçte kuruyup kavrulan yapı ve yakın ufku üzerine birşeyler yazmak istedim.

CHP artık herkesin de bildiği ve söyleyebildiği gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin arkasındaki kurucu aklın / vizyonun tecessüm ettiği bir organizasyondu. Çok partili hayata geçişle birlikte bu fıçı muhtelif yerlerinden delinmiş, bu yüzden, içindeki hızla boşaltıldığı gibi, her geçen gün ve an akıp gidenin yerine “hür dünya” doldurulmaya ve boşalmaya, doldurulmaya ve boşalmaya, doldurulmaya ve boşalmaya başlamıştır. DP ile başlayan bu doldur boşaltların son kademesi AKP’dir.

Her gelenin biraz daha tarumar ettiği bu yorgun fıçıdan bugün arta kalanın artık pek az orijinal parçası vardır ve kuvvetle muhtemel ki onların da miadı dolmak üzeredir:  Bugün 50’lilerini yaşayan son kuşakla birlikte “Türkiye Cumhuriyeti ve onun kuruluşundan beri getiregeldiği bağımsızlıkçı, medeni insanlık aleminde kendi özgün değerleriyle var olunabileceğine ve olunması gerektiğine dair inanç”, özenle yaratılan bir iki yeni kuşakla birlikte, sanki hiç olmamış gibi tarihin dipsiz kuyusuna süpürülecek ve “yeniden hortlar bu bela” korkusuyla üzerine başka iklimlerin zehirli toprağı kesinlikle serpilecektir.

Kurucu aklın / vizyonun mühürü kimliğini taşıyagelen CHP, apaçık görünen bu imha süreci içinde, aslında hiç de kurucu akıl olmadığını, Türkiye Cumhuriyeti’ni tarihe hediye eden yegane figürün Mustafa Kemal Atatürk adında bir adam olduğunu, geri kalan yapının, sabah akşam padişahım çok yaşa diye yalakalanan dedelerinin uzantılarından ibaret bir güruh olduğunu ıspat etmiştir. Ve bugün nihayet, on paralık hükmü olmayan, bir külhanbeyinin ifadesiyle, “omurgasızlar” seviyesine kadar gelmiştir; biraz sonra bir sakarın ayağının altında kalmayacağı da garanti değildir.

Evet, bu zavallılar gürühu üzerine kafa yormak ve oradan bir umut çıkarmaya yeltenmek aptalca diyerek çok ileri gitmesek bile, hayli çocukça bir girişim sayılabilir. Fakat yine de bir umut ışığını sulamaktan başka ne yapabiliriz!? O kadarcık bile olsa o umudu boğup karartmaya kalkışacaklardan olamayız. Umut, maalesef, bu çok kötüye kullanılmış, beli kırılmış damardan sızıyor; umut diye sarılabileceğimiz başka bir kaynağımız yok. Evet, bu siyah ve beyaz kadar açık ve tartışmasız. Fakat bu ışıklı bir yazının konusu; gölgelerin kavak ağacı gibi uzadığı bir zamanın değil.

Şimdi sadede gelelim: Bütün bu fıçıyı deldirme, bir daha deldirme, bir daha derken kalbura çevrilme sürecinde, halkın içinde olup da bir türlü aynı yolda yürümeyi başaramayacak kadar kabiliyetsiz partililer, milletvekilleri, kurmaylar ve nihayet liderler şimdi artık tamamen kristal saraylarına çekilebilecek aşamaya geldiler; kendilerini hala “kurucu” filan gibi gören bu taifenin halkla bağları tamamen koptu; bir avuç “milletvekili” ve on şu kadar aymazdan ibaret, acınası bir insanlık tablosu halindeler. Kendilerinden bugün bu noktada ve en gerçekçi bir icraat olarak beklenebilecek tek şey, Türkiye’de olup bitene samimi olarak bir kristal saray sersemi şeklinde yaklaşıp, iktidarı eleştirmeleridir.

Bu satırları, birbirini nakzeden bir laf kalabalığı şeklinde görecekler olabilir; öyle değil ama zararı da yok. Söylemeye çalıştığım şu kısaca: CHP’nin artık harcayacağı bir şey kalmadı; o çatı altında her zaman bir hikmet arayan,
atinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacağı umudunu hep diri tutmuş Modern Türkiye Cumhuriyeti sevdalısı insanlar artık yok. Mevcudatın başı bağlı. Su yok bu mirasyedilere bir yerden, artık başlarının çaresine bakacaklar ve bir yol bulmak zorunda kalacaklar. Budur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder