Televizyonu açtığımda altıncı raundun sonuydu. Yedinci raundda, aldığı yumruklardan bir gözü kapanmış ve yüzü dağılmış haldeki Sonny Liston çekildi; Cassius Clay, Dünya Ağır Sıklet Boks Şampiyonu oldu: 1964
“I am the king of the world” diye bağırıyordu, “22 yaşındayım ve dünyanın en büyüğüyüm...”
Sonra 1966 oldu: Kanada Şampiyonu beyaz George Chuvalo ile maça çıktı. Başlamadan, gözlerinin içine içine bakarak ve dişlerini göstererek rakibini öylesine aşağıladi ki.. Kanadalı yenik başlıyor…
Her şey çok yavaş.
Kanadalı ne kadar tam bir hamalsa, Muhamad Ali Clay o kadar sıra dışı, oyunbaz ve eğlenceli.
“He is a showman”, diyor kaşar sunucu.
Üçüncü raundda devirecekti, durdu. O kadar Kanadalı gelmiş, 14 bin kişilik salon dolu…
Boğa gibi kuvvetli Chuvalo havayı dövüyor.
Şampiyonluk bir ruh hali, apaçık.
Uzadıkça eşitlik vehmetti Kanadalı.
Haince, Mike Tyson gibi, adam dövmek hırsı yok Muhammed Ali’de; centilmen, spor yapıyor…
Akıllı bir adam, boks ona göre bir spor değilmiş.
Üçüncü raundda düşecek gibi dağılan Chuvalo bir araba dayak yedi, dirildikçe dirildi; nasıl ayakta durduğu hayretlik bir şey.
Ondördüncü raund:
Chuvalo’nun sağ yanağı kanıyor. Onu ayakta tutan herhalde bir bilinç değil; vücudun kendini kilitlediği bir nokta: Düşmeyeceksin!
Maç normal bitti.
Ne adına bir saat dayak yedi acaba?
Birinci raunda da yenilse, herhalde aynı parayı alacaktı...
2011 Temmuz eki: Sabaha karşı kalkıp uykulu uykulu izlediğim bir maçını hatırlıyorum Muhammed Ali'nin; Zaire'deydi -ve Foreman'la oynuyormuş...
Foreman'ı, ikinci defa Boston'da, televizyonda, kendi işletmesinin reklamını yaparken, bir ticaret adamı olarak gördüm.
Her ne kadar Mike Tyson, boks sporunun tabiatına en uygun bir şampiyon idiyse de, bana göre hiçbir zaman efsane olacak bir sporcu değildi; aranan ruh bulunamamıştır, mesela... Ötekinin aksine, daha çok, kudurmuş bir hayvan imajı zihnimdeki.
Meraklısı, hayatın seyrini idrak bakımından Mike Tyson - Danny Williams maçına bakmalı.
“I am the king of the world” diye bağırıyordu, “22 yaşındayım ve dünyanın en büyüğüyüm...”
Sonra 1966 oldu: Kanada Şampiyonu beyaz George Chuvalo ile maça çıktı. Başlamadan, gözlerinin içine içine bakarak ve dişlerini göstererek rakibini öylesine aşağıladi ki.. Kanadalı yenik başlıyor…
Her şey çok yavaş.
Kanadalı ne kadar tam bir hamalsa, Muhamad Ali Clay o kadar sıra dışı, oyunbaz ve eğlenceli.
“He is a showman”, diyor kaşar sunucu.
Üçüncü raundda devirecekti, durdu. O kadar Kanadalı gelmiş, 14 bin kişilik salon dolu…
Boğa gibi kuvvetli Chuvalo havayı dövüyor.
Şampiyonluk bir ruh hali, apaçık.
Uzadıkça eşitlik vehmetti Kanadalı.
Haince, Mike Tyson gibi, adam dövmek hırsı yok Muhammed Ali’de; centilmen, spor yapıyor…
Akıllı bir adam, boks ona göre bir spor değilmiş.
Üçüncü raundda düşecek gibi dağılan Chuvalo bir araba dayak yedi, dirildikçe dirildi; nasıl ayakta durduğu hayretlik bir şey.
Ondördüncü raund:
Chuvalo’nun sağ yanağı kanıyor. Onu ayakta tutan herhalde bir bilinç değil; vücudun kendini kilitlediği bir nokta: Düşmeyeceksin!
Maç normal bitti.
Ne adına bir saat dayak yedi acaba?
Birinci raunda da yenilse, herhalde aynı parayı alacaktı...
2011 Temmuz eki: Sabaha karşı kalkıp uykulu uykulu izlediğim bir maçını hatırlıyorum Muhammed Ali'nin; Zaire'deydi -ve Foreman'la oynuyormuş...
Foreman'ı, ikinci defa Boston'da, televizyonda, kendi işletmesinin reklamını yaparken, bir ticaret adamı olarak gördüm.
Her ne kadar Mike Tyson, boks sporunun tabiatına en uygun bir şampiyon idiyse de, bana göre hiçbir zaman efsane olacak bir sporcu değildi; aranan ruh bulunamamıştır, mesela... Ötekinin aksine, daha çok, kudurmuş bir hayvan imajı zihnimdeki.
Meraklısı, hayatın seyrini idrak bakımından Mike Tyson - Danny Williams maçına bakmalı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder