Hafta sonunda New Hampshire’a bağlı Nashua’ya gittik.
Evden 150 metre uzakta olduğunu karısı Meksikalı, kocası Irlandalı 10. kat komşumuzdan yeni öğrendiğim metro istasyonundan trene bindik.
Adi tangır tungur bir makinaydı.
Fakat vaad ettiği gibi 43 dakikada bizi Lowell’a attı.
Bir zaman bekledik, sonra Ankaralı hemşehrimiz geldi arabasıyla.
Önce şehri de keşfedelim diye turladık Nashua’da:
20-25 yıl kadar once, yönetim şehre Kamboçyalıları davet etmiş, üste para vermiş.
Sonra ev fiyatları düşmüş ve şehir boşalmış (Hakikaten biraz hayalet bir şehir gibiydi, 2011 Temmuz).
Sonra banliyösüne yöneldik:
Bize göre 6 şeritli sayılabilecek 4 şeritli bu yolda kendimi Clio ile Istanbul’a gidiyormuş gibi -veya dönüyormuş gibi- hissettim.
Sessizlik, güneş, hafif rüzgar, ağaçlar, otlar, ara sıra bir iki otomobil...
Dostumuz elektronik mühendisi; muhterem zevcesi müstafi eczacı, çalışmak yerine iki çocuğuyla ilgilenmeyi seçmiş.
Kullanım alanı bana 1500 metrekare gibi gelen, bahçe içinde üç katlı nefis bir evde oturuyorlar.
Biri Toyota cip olmak üzere iki arabaları ve askıda çok sayıda bisikletleri var.
Kendi mutfağımızdan seçilmiş nefis yemekler yedik. Bizdeki yoz moda ismiyle barbekü, yaptı; Türkçesi mangal.
Bir ara, evinin bahçesiyle meşgul hayli uzaktaki komşusunu gösterip, bu adamın bundan sonraki hayali herhalde, çocuğunu dünyaya katkı yapacak bir kültür sanat adamı yapmaktır, dedim.
Yok, dedi; onun hayali Florida’da bir ev daha almak, bir tekne almak, bahçesi için bir motor almak ve mümkünse buradan daha sessiz, başka bir evin bulunmadığı, başka yerde başka bir ev daha almak... Orta sınıf bir yer burası…
Eve döndüğümüzde Boston’daki en farklı günümüzü geçirdiğimizi konuştuk.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder