Zavallı kargaların adı çıkmış, burnu boktan çıkarmamak için daha uygun aletler var. Aydın diye geçinen, sokaktaki insanla bir kere yüzyüze gelmemiş, cuma cemaati nedir bilmeyen, bu adam Türkiye'ye islamcılar üzerinden demokrasi vaad ediyor. Bana bir tane örneğini göster ilaç için. Efendim "böyle bir dönemden geçmek zorunda kalabilirmişiz". Yahu ne kadar tuzun kuru, nereden biliyorsun oradan "geçeceğini" sana taahhütname mi verdiler. Sen ilk cayırtıda sıvışıp gideceksin ait olduğun yere, alkışlarla karşılanacaksın, hatta kaybedilmiş Türkiye'den gelen bir kahraman olarak ağzına mikrofon tutacaklar ve dahi para keseceksin. Ya bu memlekette ilelebet karanlığa saplanmış ve onun içinde ölüp gidecek kitleler n'olacak? Sen Allah bilir eriyip giden kuzey kutbuna bakarak da "geçici bir dönem" diyorsundur. Aydınmış! Düşünün bu adamın Aydın olduğu toplumun cahilini! Yıkmanın ne kadar kolay olduğunu göremeyen bir adama aydın değil olsa olsa ahmak denir. Efendim padişah ailesi çok batılıymış, konyak filan içermiş padişah. Levent’teki gökdelenlere bakıp Hakkari’ye projeksiyon yapıyor. Aydın bu! Iran şahı da çok batılıydı, bak, "nasıl bir dönemden geçilemiyor", onu da mi görmüyorsun, yahu gözünün önünde, ona da mi körsün!. Zavallı kargalar, adınız çıkmış.
Diye yazdım ama ateşim sönmedi. Adını nasıl koyacağımı bilmiyorum; iş nankörlüğü filan geçmiş, yeminli ihanete kadar gidiyor.
Soru sormayı adamıma lazımlık tutmak sanan yılların kasarı yine aynı pozda, salaklama soruyor, “Atatürk ilerici miydi?” Öteki cevap veriyor, hayır gericiydi demeye aslında o kadar hazır ve hevesli ki, kendini zor tutuyor, belki de yutkunamıyor, çok büyük olacak, “değildi” ile yetiniyor. Haksızlığın bu kadarına bir yerden bir bela çıkar mutlaka, benim önermeme gerek yok:
Ey Aydın kılıklı madrabaz, memleketin her tarafı resmen ve fizik olarak emperyalist işgal altında ve bu adam canını dişine takarak bir direniş örgütlüyor, savaşıyor, kazanıyor ve bugün, arkasından sadece küfür hakkını kullanmayı tercih edebildiğin bir özgür ülke bırakıyor; sefasını sürdüğün. Bunu bilmiyor değilsin. Yuh yani. Yuh, sana taş kalp bile yakışmaz, hic değilse bir katılık izafe edebiliriz taş kalpliye, bir anlamdır. Sen yürek yerinde burnumun direğini kıran çürük bir et parçası taşıyorsun; hem de kafanda. Ve kendinin farkında olduğunu sanan bir kısım koyun seni ve avaneni hakikaten bir şey sanıyor.
Bu kendini ilerici– sosyalist diyemeceğim, çünkü kendisi biraz girift bir Amerikan kuyrukçusu olduğunu ıspata çalışıyor- sanan zatın simgeledigi gürühun bir yarası var: Bu topraklar, bu ülke, bu halk, Amerikalı genel vali teklifini redderek büyük bir yanlış yaptı. Şöyle memleketi direkman medeniyetin eline teslim edecektik, o zaman adam olmak şansımız vardı, mis gibi Ingiliz hinterlandı olacaktık ve bugün kimbilir nasıl bir Türkiye’de yaşıyorduk… Işte ingapur şurada, bir bakın, adamlar Ingilizce konuşuyor, Ingiliz şemsiyesi altındalar. Mustafa Kemal adında bir Osmanlı Paşası, memleketin bütün istikbalini değiştirdi...
Işte bu memleketin aydını bu.
Geri kalmışlıktan okuma yazma bilmez, nereye sürsen giden cahili sorumlu tutmak artık çok makul gelmiyor bana; sorumlular kime çalıştığı belli olmayan bu bulanık adamlar, artık iyice ortada.
Aydınmış!
Karanlığı sana tercih ederim; çünkü beni uyanık olmaya zorlar!
İbret için okuyun, adresi şu:
http://www.duzceyerelhaber.com/kose-yazi.asp?id=5796&nese_duzel-murat_belge%3A_ataturk_ilerici_degildi#.Twsy0rt1lJQ.facebook
Atatürk’ün arkasından gelenleri eleştirmek ayrı bir şey, en ince ayrıntısına kadar gir ve ortaya çıkart her türlü pisliği, aldatmayı, oyunu, tezgah, ihaneti, korkuyu; görelim; aydınsan bunu aydınlat. Bir tükenişten yepyeni bir hayat çıkartma mucizesini karartma. Azıcık insaf et. Hiç değilse avanenin zehabına uygun dur, şunun bunun elinde dolaşan bir kör bıçak olma!
Adam sanki Osmanlının harcayıp bitirdiği, iflas etmiş, çökmüş, çürümüş, bitmiş, sıfır bir imparatorluk artığından değil de, 1800lerin sonlarındaki Manchester vilayetinden söz ediyor. Bir elde yağ ötekinde bal, oh ne ala… Benim, evine bir lokma ekmek götürebilmek için yapmadığı iş kalmamış dedeme, “Cehennem olası adam, şu kapının önüne bir gökdelen dikememiş” dememe benziyor.
Hakikaten, birisi çıksa, Osmanlı bittiğinde Konya’nın Londra’dan bir farkı yoktu, dese, gösterse; nüfusun en az yarısı okur yazardı, dese, gösterse; memleketin her yanında fabrikalar, silah fabrikaları cayır cayır çalışıyordu, dese, gösterse… Ve bizler –herhalde benim gibi düşünenler de vardır, herkes gaflet, dalalet ve hamakat içinde değildir- de tarihsel gerçeği öğrensek ve şunca yıldır kandırılmışlığımızdan uyansak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder