11 Ocak 2012 Çarşamba

Bulanabilecek bir mide ne kadar az bulunur bir şey bu devirde


http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=201484&tarih=14/10/2006

Gündüz Aktan’ın
linkini verdiğim Mide Bulantısı başlıklı
hayatta kendine saygı diye bir şeyin olduğunu hatırlatan
ve dürüst batılıların da Türkiye’nin sesi olarak mutlaka dikkate alacağı
yazısından
bir bölüm...

Samimiyetle alıp
her türlü batılıya Türkiye’de kösemen olmaya kendini adamış
entellektüellikleri batı borazanlığından menkul
tabiaten yalaka
sözde uygar
ve hepsi Bizanslı, gazeteci - aydın makuleleri karşısında
başımın üstüne koyuyorum.

Bize özgün karakter lazım
batının rengine boyanarak atıp tutanlar değil.

Eksikliğinin genel olarak çok hissedildiğini sanıyorum; hakikaten ekstra lüks kalite, hakkıyla devlet adına konuşabilecek bir büyük adamdı. Yokluğu “devlet adamı fıkdanı” tâbirinin resmidir.

... Fransız halkının çoğu, diğer Avrupa halkları gibi, Türklerin Ermenilere soykırım yaptığına inanıyor.
Bu gerçeği itiraf etmemizi istiyor. Tıpkı Chirac Fransa’sının zenci ticareti, sömürgecilik, Cezayir olayları ve Yahudi soykırımında yaptığı ya da yapmış gibi gösterdiği gibi. Zira Fransa, sanıldığının aksine, tarihte işlediği suçları gerçek boyutlarıyla itiraf edip, özür dilemiyor. Aslında tarihle pazarlık yapıyor.
Papon, Vichy yönetiminin kaymakamı olarak 1600 Yahudiyi, Nazi Drancy kampına teslim ettiği için, soykırıma iştirakten değil, insanlığa karşı suçtan, o da 84 yaşındayken (1998) hüküm giydi. Suçları bilindiği halde, De Gaulle zamanında getirildiği Paris Emniyet Müdürlüğünde barışçı gösteri yapan 200 Cezayirli genci (kendi ifadesiyle sadece 80 civarında) Sen Nehrine atarak boğulmasını sağladı. Yetmedi, Giscard D’Estaing tarafından Maliye Bakanı yapıldı. Papon dan daha önemli görevlerde Yahudi soykırımına katkıda bulunan Bousquet, kendisi gibi bir Vichy memuru olan Mitterrand'ın dostuydu, yaptıkları açığa çıktığında intihar(?) etti. Kilise Paul Touvier adlı Naziyi yıllarca sakladı. Fransa çıkardığı bir yasayla sömürgeciliğin uygarlığa katkıda bulunduğunu iddia ediyor ve Cezayir soykırımını reddediyor.
Irkçı ve Holoskost inkârcısı Le Pen geçen seçimin ikinci turunda Chirac’ın karşısında yarıştı. Irkçı akımın gelişmesini engellemek isteyen diğer partiler, önce söylemlerinde, sonra da icraatlarında aşırı sağa kaymaktan kurtulamadılar. Parçalı Fransız parti sistemi ve kamuoyu giderek yabancı düşmanı ve ırkçı görüşlere kaydı. Bugün anketlerde Fransız halkının üçte ikisi, sanki bir meziyetmiş gibi, açıkça ırkçı olduğunu kabul ediyor.
Fransızların ırkçı yaklaşımı içlerindeki Müslüman diyasporayı entegre etmelerine imkân vermiyor. Gettolarda yaşayan, devletle ilişkisi polisten ibaret olan, yüzde 50’si işsiz genç Müslüman nüfus, geçen yıl isyan etti. Fransızların hemen hepsi, politik elit ve basının büyük kısmı olayın sorumluluğunu Müslümanlara attı.
Bu şartlarda ikide bir Fransız devrimine ve Aydınlanmaya gönderme yapıp, Fransa’yı demokrasi ve özgürlüklerin beşiği saymak, gelişmeleri takip etmeyenlerin aymazlığından ibaret. Aynı şekilde asırlık dostluk gibi safsataları da bir yana bıraksak iyi olacak.
Fransa günlük reformları bile yapamıyor. Yaşlanıyor. Hastalıklı bir bencillikle içe dönüyor. Dünyadaki ve AB’deki yerini kaybetmekten korkuyor.
İşte mazisini ve halini taşımaktan aciz bu Fransa, tüm nefret, endişe ve korkularını atmak için muhtaç olduğu hedef grubu Türkiye’de buldu. Zaten Türkler, Fransa’nın tarihi ötekisiydi.
Bu Fransa bizim AB üyeliğimizi kaldıramaz. Fransa’ya acıyalım ve üyelikten vazgeçelim

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder