11 Ocak 2012 Çarşamba

Sadece kendi dilinizi okur yazarsınız siz di mi? Whaaaaat?


Bu vesileyle Türkiye’nin, Anglo-Sakson dünyasından nasıl kopuk -ve dış- olduğunu -biraz da gururla, desem yeridir- en somut bir biçimde idrak ettim.

Kim ne derse desin, Batı denen şey, İngilizce!..
Alman, Fransız, İspanyol sadece falan ve filan...

Nedir yani gurur tablosu?
Şu:
Yazar, İngilizce’yle iş görebileceği veya şu veya bu zamanda İngiliz nüfuz bölgesi olan ülkeleri gezmiş ve oraların kedilerini -toplamış mı artık, yoksa sadece fotoğraflarını mı çekmekle yetinmiş- konu edinmiş.

Kitapta her zaman orijinal olan Van Kedisi ve bizce çok cazip olan Ankara Kedisi yoktu.

Avrupa’nın muhtelif ülkelerinden ve Rusya’dan sonra İran’a atlıyor yazar oradan Mısır ve Hindistan darken Güneydoğu Asya’dan kedilerle tablosunu tamamlıyor.
Kediler hakkında kitap hazırlayan birinin, haydi Ankara Kedisi’ni bize ayıralım, uluslararası şöhreti olmayabileceğini kabul edelim, fakat, uzman -olması gereken- bir kişi, nasıl olur da Van Kedisi’ne kör olur...

Mamafih,  kitapta iki gözü ayrı renkte bir kedi fotoğrafı vardı ama bilgisi Van Kedisi şeklinde değildi; Türkiye ile ilgisi yoktu.

Atlıyor kadın veya umursamıyor, anlam dünyasında Türkiye’nin yeri yok, kimse öğretmemiş, kimseden duymamış veya gayet sıkı bir bilinçle çizmiş Türkiye ‘yi.

Ben bu ihmalden veya kapalı kapıdan, ayrı olduğumu, onlardan biri olmadığımı görüyorum ve bu hoşuma gidiyor.

Biz hiçbir zaman üzerinde güneş batmayan imparatorluğun bir parçası olmadık.

Bu dünyada varsak, her şeye rağmen ayaklarımızın üstünde olduğumuz için varız, birileri elimizden tuttuğu için değil.

Az şey mi...

Ha, denebilir ki, bu yaklaşım günümüz dünyası için bir an önce yıkılması çok istenen, eskidiğinde diretilen bir model...

Birileri eline büyük bir silgi almış, bilegeldiğimiz pek çok şeyi tarihten ve hayattan silmek peşinde...

E bu akıllı batı...

Ona şimdilik bir soran olmasa bile bir de doğu var...

Diye bitirmişim yazıyı, herhalde 2006 yılı. İki gün önce, benim üzerimden bir proje ile para bulmaya çalışan Mary Ellen anlattı; proje konuşuluyormuş, nasıl olduysa laf Türkiye’ye ver oradan bana kadar gelmiş. Patron yerinde oturan Hintli kadın, Türkiye Asya’da demiş ve her nedense ben de mutlaka siyah olmalıymışım –siyaha para yok anlamında. ME, hayır beraber çalışıyoruz, beyaz demiş ama kadından olur alamamış.
Bu ilk örnek değil: Hindistan insanı Türkiye’yi pek bilmiyor; belki de İngiltere üzerinden dünyaya bağlandıkları için…
Bana enteresan geldi. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder