7 Şubat 2018 Çarşamba

İşleri başkası, gürültüyü bu kız yapıyor...

Kız, babasının dükkanı gibi saat 10.30'dan önce gelmiyor. Kendisinden yardım isteyen bir tek client'a olumlu cevap verdiğini görmedim. Ya bana havale ediyor, ya Adam'a veya Jaime'ye. Bütün sorumluluğu ona ait olan bir işi vardı, allem kallem işi yeni gelen Panamalı çocuk Jaime'ye yıktı. Artık oraya da gitmiyor. Geliyor büroya bir gürültü, patırtı, aman şu olmuş aman bu olmuş, kapatıyor kapıyı, akşama kadar... Ne yapar ne eder kimse bilmiyor. Geçen pazartesi de, pazar günü kayak yaparken düşüp omuzunu incittiği için gelmemişti. Gidişleri de kafasına göre; ben gidiyorum diyor gidiyor; patron, ağzı açık bakıyor ve sırıtıyor. Kimi zaman, yarın kendini iyi hissetmezsen gelme, filan diyor. Bu kızın ne için büroya geldiğini, nasıl bu kadar tuzu kuru ve rahat olabildiğini anlayamıyorum.
İki ana figür var, onun durumunu açıklayacak:
1. Babalığı, patronun yakın arkadaşı imiş, bu kıza bir iş ver, koru, kolla demiş, o da tamam demiş. Aslında sadece bu, kızın bu pervasızlığını açıklamaya yetiyor.
2. Bana çok iyiliği dokunmasına rağmen, giderek tiksinti vermeye başlayan mevcut patron; o kadar çaresiz, korkak ve yalaka ki, ne kızı karşısına alıp iki lakırdı edebiliyor, ne de kendi patronuna, al bu kızı buradan, işi hafifletmediği gibi ağırlaştırıyor, filan da diyemiyor. Tersine, kıza inanılmaz yalakalıklar yapıyor. En son, bağış yapmak için gelen birine "sağ kolum" diye tanıtmıştı. Kadın çalışmayan dizlerinden ameliyat oldu, diz kapaklarını değiştirdi ama sağ kolundan korkuyor.

Sorun, bir insanın bu kadar asalaklığı benimseyip sindirebiliyor olması: Herhalde gelecek yıl, 30 olacak. Çocukluk nereye kadar.
*-*
Dün yazmayı unutmuşum: Bu kızı burada konu etmemin en esaslı gerekçesi, kendisinden önce çalışan kızla aralarındaki 180 derece fark. Bundan önce Courtney diye bir kız vardı, babası Amerikalı annesi Kübalı; büroda olduğu süre içinde 1 dakika aylaklık yaptığını görmedim. Sürekli birileriyle ilgiliydi, sürekli birilerine bir şekilde yardımcı oluyordu. Öyle meşgale hastası bir tip filan da değildi; bir bilinçle bu işi seçmiş, akademik yoluna devam eden, akıllı ve sevgili bir kızdı. 2 yıl kadar birlikte çalıştık. Hiçbir işe hayır dediğini, ayak sürüdüğünü veya kaçtığını görmedim. Sabahın erkeninde, gelir, gelemezse, gerekçesini mutlaka telefon mesajıyla bildirirdi; inanılmaz bir sorumluluk duygusu ve iradesi vardı. Ayda bir kendisiyle gıda bankasına giderdik, yol boyu konuşurduk: Ben hep, şirkette kalmasını ve kendisinin yolunun mutlaka açık ve geleceğinin çok parlak olduğunu söyler, onu motive etmeye çalışırdım. Fakat şirket yukarda yazdığım aylak kızı tuttu ve hiç kimse bu söylediğim üstelik dünya güzeli, güzel kalpli ve fevkalade iradeli kızı bıraktı. Courntney, bir yandan üniversitede okuyor ve kazandığı parayı okul taksitleri ve kredi borcunu ödemek için kullanıyordu. Son yıl, okulun dayattığı bir program nedeniyle, büroda sadece 2 gün kadar çalışabilecek, kalan zamanında başka bir yerde çalışacaktı; 6 ay için bu fedakarlığı yapmadılar. O da ayrıldıktan sonra, önce bir güvenlik şirketinde saati 14 dolardan iş buldu, fazla mesaiye ödenen 75 cente dahi anlam yüklüyor, hesap ediyordu, şu kadar saatte şu kadar dolar eder, filan gibi. Sonra daha iyi bir iş buldu, oraya geçti.

Courtney ne kadar altınsa bu kız o kadar çamur. Buna artık hayatın adaletsizliği mi diyeceğiz, yoksa mesela Courney'in kimseye yalakalanmayan asaleti mi diyeceğiz bilemiyorum. Ama 100 tane bu kızdan vereceklerine bir tane Courtney versinler, yeter. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder