22 Temmuz 2018 Pazar

Siktir git geldiğin yere diyende zerrece kusur yok!

Facebook'ta şöyle bir yazı karşıma çıktı. Çoktan beri zihnimde dönüp duran şeyleri ifadeye aracı olduğu için, kendimi şanslı bile saymalıyım.

Ben şurada duruyorum:

İnsanlar keyifleri öyle istediği için göç etmezler. Göç etmek, kalmaktan daha kolay olduğu için göç ederler. Daha kolayı seçen insan, esasen ucuz insandır. Çünkü hem uyanık, hem de ataktır. Biryerleri kollamış, uygun anı ve yeri yakalamış ve hücum etmiştir. Ve esasen zanneder ki hayat hep bu kolaylık çizgisini çekmeye devam edecektir.

Oysa gün gibi bellidir ki, gittiğin yer senin yerin değildir; ne dilini bilirsin, ne kültürünü, ne hayatını, ne adetini; ne yediğini yersin ne içtiğini içersin! E peki niye geldin buraya! Çünkü benim, yediğimi, içtiğim, söylediğim ortak insanlarla anlaşamadım da, ondan!

Ne yaptın peki!

Mücadele etmek ve bu yolda hayatını feda etmek yerine kaçmayı seçmişsen, kimsenin seni bir kahraman diye kabul edip bağrına basmasını beklemeyeceksin!

Biraz utanacaksın!

Eğer kolay hayata kaçmak yerine oturup mücadele etseydin, oraya sadece sen değil, milyonlarca öteki de gelmeyecekti!

Şimdi sana siktir git diyorlarsa, ağlama!

Siktir git geldiğin yere! 

Sevgili Annette, ben Türkiye’ye giderim de, siz nereye gideceksiniz?

Şubat 20th, 2018 | by Sadi Tekelioğlu
Sevgili Annette, ben Türkiye’ye giderim de, siz nereye gideceksiniz?
YAZARLAR
0
Sadi Tekelioğlu
Yıllar önce bir gece, çalıştığım işyerinin yakınında Türklere ait bir büfenin camlarına ırkçı sloganlar yazılmış, büfenin cephesi tahrip edilmişti. Sabah çalıştığımız işyerinin kapısından içeri girince, işe gelirken aynı ırkçı tahribatı gören Danimarkalı iş arkadaşlarımdan biri, “Böyle olayları görünce korkmuyor musun? Bir yabancı olarak bu ülkedeki geleceğinden endişelenmiyor musun, ülkene geri dönmek zorunda kalacağını düşünüyor musun?” diye sormuştu.
Aslında o meslektaşım empati duygusu nedeniyle bu soruyu sormuş, benim için endişelendiğini dile getirmek istemişti. Kendisine teşekkür ettim ve şu cevabı verdim, “Bak Annette, yabancı düşmanları, beni bu ülkeden gitmeye zorlayacak kadar işi azıtırlarsa aslında benim için değil, senin için endişelenmek gerekiyor. Çünkü benim anavatanım var. Buralar artık bana göre değil, çocuklarımın hayatı tehlikede, diye düşünmeye başlarsam alırım ailemi, çocuklarımı, Türkiye’ye giderim. Ama senin gideceğin yer yok. Gün olur da sıra bana gelirse, aklından hiç çıkarma ki, sıra sana da gelecektir.”
Şimdi bu anıyı neden hatırladığıma gelelim:
Danimarka hükümeti, Sosyal Demokrat Parti’nin de destek verdiği yeni yabancılar yasası kuralarını kamuoyuna açıkladı. Yeni kurallara göre “Getto” olarak adlandırılan konut bloklarında oturan kişiler aile birleşimi hakkından yararlanmak için başvuruda bulunamayacaklar. (Bu, Nazi Almanya’sında Yahudilerin pazularına takmak zorunda kaldıkları Sarı Davut yıldızının bugünkü tekabülüdür.)
9 Şubat 2017 günü Danimarka Parlamentosu kimlerin Danimarkalı olarak adlandırılabileceğini karara bağladı. Evet, yanlış okumadınız Danimarka Parlamentosu Genel Kurulu’nda 55 evet, 54 hayır oyuyla, dede ve nineleri Danimarkalı olmayan kişilerin Danimarkalı sayılamayacakları kayıt altına alındı.
Bu ne demektir biliyor musunuz, yakın bir gelecekte bu ülke sınırları içinde genel olarak veya bazı bölgelerde ikamet edebilmek için kan bağı şartı aranacak, belli bölgelerde oturmanız ya da oturmamanız istenecek. (Varşova Yahudi Getto’sunu hatırlayan var mı?) Nazi Almanya’sını hatırlatıyor değil mi?
Daha dün Almanya’da ırkçı AFD partisinden bir siyasetçi Alman halkına çağrıda bulunarak Türk işyerlerinden alışveriş yapmamalarını istedi. (Kristal gece)
Belki politik doğruculuğa karşı gelecek bu yazdıklarım. Belki de beni paranoyak olmakla, abartmakla, korku pompalamakla suçlayacaksınız. Ama Nazi Almanya’sı döneminde bu tür korkuları dile getirmeyip çevresini uyarmayan çok insan vardı.
Ne yapılabilir peki?
Bu da bir sonraki yazımızın konusu olacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder