17 Nisan 2018 Salı

Pazartesi ve Salı günleri bundan böyle boş...

Enteresan bir şey oldu. Olanı aslında facebook sayfamda dostlarla paylaşmak isterdim ama yanlış anlamalara yol açacağı ve başıma dert alacağım endişesiyle buraya yazmak durumundayım. 

Çalıştığım yere haftada iki kere bedava yiyecekler geliyor, bağış adı altında. Bir kız, bir Ford'a yüklüyor o günün bağışlarını, elindeki adres listesine göre dağıtıyor. Adı Lisa olan bu kızla, daha ilk karşılaştığımız andan itibaren bir elektriklenme oldu. Çok cana yakın, doğal ve kibar, anlayışlı ve çok sempatik, hep ölçülü davranan bir kız. Fizik yapı olarak şişman şekilsiz bir vücudu var, yüzü de öyle resim güzellerine benzemiyor. Fakat çok içten, gözlerinin içi gülen ve en azından benimle etkileşiminde hiç sahtesini görmediğim bir sempatisi var. Benim kırık dökük İngilizcemi hep söylediğim şekilde anlıyor ve gayet kısa ve net, benim anlayacağım şekilde sıcak, saygılı, sempatik karşılıklar veriyordu. Adeta, birbirimizi görüp şenlenmek için haftanın iki gününü, pazartesi ve salıyı bekliyorduk. Gün ne kadar berbat olursa olsun, Lisa ile karşılaşıp bir iki cümle de olsa konuşmak, onu görmek bana iyi geliyordu.

Bu gün yine gözleri parlayarak selamladı beni. Arkadaş, onun manevra yaptığını söyledi, ben de kapıya çıktım, o da gelmiş kapıda durmuşmuş. Rutin mallarımızı seçip yükledikten sonra, bana, bazı gelişmeler olduğunu, benimle konuşmak istediğini söyledi. Ayrılıyor musun yoksa, dedim. Evet, dedi. Yeni bir iş mi buldun, dedim, evet, dedi. Fakat sevinçten uçuyor olmaktan çok, bu allahın belası fırsat da nerden çıktı, der gibi, mahzun ve sevinçsizdi. 

Seçtiklerimizi içeri taşırken, patrona da veda etmek isteyeceğini düşünüyor, ona göre yükleri indirip kaldırıyordum. Bir ara baktım, elinde küçük bir kart, mutfağın kapısının önünde beni bekliyor. Hemen hamle edip karta uzandım. Herhalde o ara bana teşekkür etti, her şey için. Fazla vakit kaybettirdim diye telaşla onu kapıya yönlendirirken, başka biriyle, patronla da vedalaşmak istersin belki, dedim. Yok öyle bir ihtiyacım makamında karşılık verdi. Ve birden gözleri sulandı, yüzü karıştı, ağlamaya başladı. O kadar içten, o kadar çocuk gibi ağlıyordu ve sanki birazdan çok sevdiği evini terk etmek zorundaymış, bunu zorla yaptırıyorlarmış gibi bir his veriyordu.

Artık beni göremeyeceğinin üzüntüsü idi bu. Uzun bir aradan sonra ilk kez bir arkadaşım benden ayrıldığı için üzülüyor, ağlıyordu. Müthiş şaşırdım, beni bu ölçüde sevdiğini hiç düşünmemiştim. Çocukça bir saflıkla birbiriyle oynayan iki temiz insandık benim için, o kadar. Fakat ona göre, bu işten ayrılırken beni de kaybediyordu. Artık böyle haftanın iki günü çok sevgili ikimizi bir araya getiremeyecektik. Durdu durdu, ağladı o beş dakika içinde. Bana kendimi çok değerliymişim gibi hissettirdi. Bana böyle izlenim veren bir insani ilişkimi hatırlamıyorum. 

İki defa kucaklaştık. 

Direksiyona geçip oturdu, el salladım. Hala gözlerinden yaş geliyordu. İçeri girdim. Aklıma İngilizce her güzel şeyin bir sonu vardır sözü geldi, tekrar çıktım, arabanın camını tıklattım ve söyledim. El salladık birbirimize, o giderken ben yeniden içeri girdim. 

Doğruca, bana verdiği kartı okumak üzere odama gittim ve açtım. 

Kartın fotoğrafını aşağıya koydum.

Ben ona tam olarak ne anlam ifade ettim bilemiyorum. Belki bir mentor gibi gördü beni, karşılaştığında iyi iz bırakan, ayrılırken kendini mutlu hissettiğin bir akil adam. Veya artık hemen hemen hiç rastlanmayan türden bir iyi adam. Belki bir baba figürü. Herzamanlık, ölmez bir dost belki.  Bilemiyorum. O, kartta ilham kaynağı olarak tanımlamış -ki facebook paylaşımlarında tam da yapmak istediğim bu, Lisa bunu kapmış, o bakımdan ayrıca sevindim. 

Fakat her şeyin sonunda, kesin olan bir şey var ki, artık pazartesi ve salı günleri Lisa gelip beni genellikle karanlık olan ruhumdan çıkarmayacak. Ve bir süre sonra, ne kadar keep in touch desek de unutup gidecek.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder